Monday, August 29

malihulya

öğleden önce yağmur yağmış. çimler ıslaktı. ben hırkamı serip oturuverdim, o oturmaya çekindi. "ya n'olucak!" dedim, şalımı uzattım oturur diye.

kıyamadı!

günler sonra dün sabah "sen ölüyorsun, o ise hep kalacak." diye geçirdim içimden, aynı akşamı aklımda yeniden yaşarken. bi bez parçası daha kıymetsiz değil belki, evet. ama işte "sen ölüyorsun, o ise kalacak".

günler sonra bu sabah bu düşüncenin şu satırlardan mal olduğuna kanaat getirdim.

"... bir kadın trenin penceresinden dışarı bakabilir, bu sırada gözüne bir kömür parçası kaçar, o ehemmiyet vermeden bunu ovuşturur ve bu minimini hadise dünyanın en güzel gözlerinden birini kör edebillirdi. ... göz mü mühim, kömür parçasımı ..."*

günler sonra bu akşam trier'nin son filmini şu kıtadan feyz alıp çektiğine kanaat getirdim.

"Beni en güzel günümde
Sebepsiz bir keder alır.
Bütün ömrümün beynimde
Acı bir tortusu kalır."*



günler sonra şimdi korkularımın evrenin yüceliğinden kaynaklandığını anladım. küçükken sandalyelerin altına kıvrılırdım ve hiç büyük ev merakım olmadı. her yerimi saran şehirler bile doğanın sinsi sessizliğini gidermiyor. tüm metal tamtamların, kapılı ve pencereli beton mağaraların, pişmiş et kokusunun ve insan mahsülü ifadelerin arasında, arkasında, sessizce kurbanını bekleyen vahşi gibi beni beklediğini bildiğim doğanın sükunetinden tedirginliğim.
acizliğim, 
tüm bu melül hulyalara kanışımın nedeni.


* bu sözleri sahibi 
   sabahattin ali
**samagona her kim ise, hak veriyorum. bu filmden sonra, ne oluyorsa oluyor, bi şekilde akla senkronizasyon geliyor.

No comments: