Friday, December 7

yürü,


































git.

Monday, November 12

karanlikta parlayan metaforlar (fuck it, why not)



























gece trenlerini seviyorum
uzaklarda ciliz uc bes lambanin sizlayan isigi,
geceyi aydinlatamamasi,
sanki bilerek.

karanlik, hayallerime malzeme olmak ister gibi.
karanlikta kalan sulak duzlukleri,
bozkirlarla, daglarla,
tarlalarin uzak ucunda besbelli golgesi icin dikilmis bodur agaclarla doldurayim diye uzaktaki isiklar ciliz bu kadar.

ben her bindigim gece treniyle eve gidiyorum.
gozum bulanana kadar karanligi inceliyorum.
sari-kahve tepelerini avucum gibi bildigim bozkiri yaran trenin pulmanindan ufka bakiyorum.
karanliktan goremedigime sevindigim daglarin ardini hayal ediyorum.

boyle boyle gece treninin penceresi siyah kanvasa kasnak oluyor
ve gozlerim bu tanidik resme dalip gidiyor.

---
simdi su yaziya eskilerden aklimda kalan (ama konuyla cok alakasi olmayan) bir filmin melosidi eslik etsin. buyrun burdan yakin.

Sunday, November 11

Wednesday, November 7

bir tek on cift


Simdi bu fotografla ilgili romantik-melankolik bir seyler de yazilmiyor ki.
hangi takintilinin boyle camasir asacagini dusunmekten baskasi aklima gelemiyor.
her biri cifti yaninda, boy hizasina dizilmis, hatta renk sirasina konmus on cift.

allahtan bulutlar her zamanki gibi daginik.

Monday, October 29

berrak bir zigzag




























Soyle yeni oje surulmus tirnak,
ve taze trasli bir bacak gibi,
hicbirimizin gecmisi degil ama herkesin gelecegi gibi,
iyi kotu her kararimla icime dogan sinsi huzur gibi,
utopik bir filmin jenerigi gibi,
gunes arsizi bir atmosfer-i harika.

boyle bir kasabada,
umutlarim suya dusse
semalar teselli olur,
olabilir.

keske ufuk boylesinden baskasini hic cizmese.

Saturday, October 27

kaldigim yerden




yanan, bozulan, kisadevre yapan harddisclerimin, anilarimin, kaldigim yerlerin sonunda, tekrar bi iki kare biriktirebildim. blogumun gorsellerini artirmaya karar verdim. bu sefer, gozumu egitmeye, buyutmeye niyetliyim. hatta oyle ki isin icine hareket bile sokabilirim. sekiz milimetrelik bir alana sigacak kadar atilan bir kac adim... gelebilir, denemedeyim. simdilik olu dogayla basladim.



Monday, October 1

eki mi ki bino niki

Blogumdan naklen hava yapasim var...

Ezgi Basaranin bugunku kosesinde yasattigi heyecani en derinden paylasanlardanim a benim bloggerim.

Kendimi the king of limbs ve in rainbows kurune soktum (digerlerine gerek yok, onlari ezbere biliyorum).

14 ekime kadar gecem ve gunduzume
sonbaharin aci sabahlarinda,
ihlamurlarin sari yapraklari bisikletimin tekerine takilinca,
aksamdan kalma yatak kahvaltilarima,
is cikisi biralarima,
yeni aldigim elbisenin sadece bana malum heyecanina,
aksam serinliginde urperen sonbahar ciceklerine,
dar açılı ekim gunesinin sariligina,
hepsine radiohead fon muzigi olacak.

kasabamiza thom yorke geliyor ve ben Ezgi'cigimin de dedigi gibi 'sabi subyan gunlerimin orta yerine sozleri ve muzigiyle oturan adamlarin olgunluk donemi konseri icin' biletim cebimde hazir ve nazirim.

Belki kirmizi ruj bile surerim, kim bilir:)

...yaptim!

Sunday, August 19

biodijital zamanlarda yitirilenler

bir dizi ruhsuz fotografa bakiyorum
hepsi bi fotografcida cekilmis


makaranin sonunda kalan kareleri tuketmek namina...

Thursday, July 12

sozne



Merhaba, benim.
Peki ya sen misin?

 bak yarim kaliyo anlamlar,
 yok oyle kolay kolay dusmuyor her ozne.
biz dussek de bizimle pesimizden dusmeyen oznelerimize icelim bu gece.
ya da bosver, hepsini sarki sozlerine gizleyelim. zaten hepsi toplasan iki hece.

*bu cicekler denizime.

Tuesday, July 10

ben sarkilarin melodisine degil sozlerine vurulurum arkadas!

cocukken
oyun arkadasimdin sen benim.
annemizden babamizdan gizlice,
kelimelerle oynardik bir kosede.

buyuyunce isin icine 
kollarimiz, kulaklarimiz
dudaklarimiz girdi.

benim dudaklarim sozden fazlasini soyledi,
seninkilerin gozu yemedi.

oyun bitti
eve gittim
bavulumu topladim
ilk trene bindim

Wednesday, June 20

uykuyusu

uyuyup uyaninca gecer benim tum dertlerim demisti.

benim gecmiyor.
uyurken gordugum tatli ruyalar
uyanikken gordugum kabuslari unutturamiyor.

--bu arada benim gercek adim otto degil! sizi kandiriyorum blog.

Friday, June 15

Tuesday, May 29

Monday, May 14

fin

ben filmleri sonrlari icin izledim.
sonrali fiyakali olanlari,
buyuk ve sasali olanlarini ask diye besledim.

bugun de bir doslugun sonuna iciyorum.
serefimize ve gecmisimize
bugunleri  sanlandirmak icin ektigimiz emeklerimize
bizi bugunlere getiren bize
ve size

Saturday, April 21

geceleri yorgan diye sarinip...

google maps son arkadasim oldu. yaninda bir de ya eksen ya ilef dinliyorum. 
geceye ses oluyor.
harita cok guzel birsey. o an o sokakta olabiliyorsun gecenin bi vakti oturdugun yerden.
bir de genelde gunesli gunlerde cekiyolar streetviewleri... daha bi guzel tazeleniyo aklinda.

once fasa baktim. gitmeyi hayal ettigim yere.
sonra hirvatistana baktim. bir diger hayalim.

sonra kendimi bursanin ihsaniye mahallesinde buldum,
istanbul sislide bir asansor girisinde (gerci onun nedeni belli, ilef o sirada kizilok calmaya baslamisti)
sonra hulya sokakta. mahalle cadde adi vermeye gerek yok. ankarada hangi taksiye binsen, hulya sokak desen gotururler seni.
sonra hisarustune gittim, bal sokaga
modaya gittim,
antalya falezlere gittim,
izmir garina (cankaya denen bir mahallede ankaradakinin aksine)
beykentin ayazagi kampusune,
guniz sokaga gittim birkac kere,
tunusa, sonra tunus caddesine,
galataya ciktim,
giresunda findik tarlasina yurudugumuz gece geldi aklima,
bursalilar demislerdi bize ama ben bursali bile degildim.

heykelin arkasindaki caybahcesine gittim bursada,
yillar oncesinde oldugu gibi yaz gunu siyah postallarim vardi ayagimda,
etlik ticaret merkezinin kic koridorlarinda buldum kendimi, zevksiz mermer kabuklalriyla 13 yasimdaki ben icin buyuk ama bana ait bir dunyaydi.

siraselvilere geri dondum.
siraselvilerdeki evlelri hep sevmisimdir. bence istanbulun en yasanacak yeridir.
mutfagimizdaki dunya haritasinda bir parmakla sildim dogusunu anadolunun.
gitmedim oralara dedim.
utandim sonra dedigimden.

igdiri anlattim ama.
6 yasimda nasil gittigimi, gunler suren (ya da bana oyle gelen) yolculugumu anlattim

sabahin kornlerinde, eve donuslerimde babamin  beni astiden alisini,
uykulu ama merakli sesiyle beni sorusunu,
beni merakini googleladim.
her motoru calistirisiyla calmaya baslayan en sevdigi klasik muzik radyosu geldi aklima

izmir bornova geldi aklima,
annemi orda yasarken hayal edisim...

altindagi begenmez ankaralilar.
ama ben severim.
ankaranin kimlige dair bir kiyisi varsa orasi altindagdir bence.

kis sabahlari aksamdan kalma kafamla, saat altida bentderesinde acilan bitpazarindaydim bu sabah yine

ankara lisesinin en ust katindan, etnografya muzesinin catisindan arta kalan bosluktan once adalet divanina ve ufukta anitkabire bakarken zafer carsisindan almak istedigim ikinci el kitaplarin listesini yaparken buldum kendimi. sabahin sisi aklima geldi. denizin bi onceki gece beni sarhos edisi. sayesinde lisede erdigim erdemler aklima geldi.

bahceli evler,
behcelide gecirdigim seneler geldi
o fanusta tanistigim rengarenk baliklar,

ilk askim geldi aklima,
kibrista elektrik teknisyeni olmak nasil birsey diye dusundugum gunler,

kedinin hayatimiza girdigi ilk seneydi o zamanlar.
7. cadde degil de birinci cadde geldi daha cok aklima.

denemeyi gecince kosedeki park,
pazarin arkasindaki dukkan...

kadikoyun mayisgulu sokagina gittim
adaya gittim
geceleri fulya yokuslarinda kayboldum.

bodrum turgutreisteki kirtasiyecide gecirdigim gunler 
ve benzeri bir hiyayeyle laledide kendimi buldugum zamanlar
izmit var biryerlerde. karanligin ici. icinin karanligi izimit. bir feribot dolusu cope atilmis duygum var.

gulluge gittim. buyuk pencereli kucuk balkonlu pembe duvarli devlet lojmanlarinda basladim konusmaya
batikentte dubleks bir ogrenci evinde, umut'un evinde izledim ask zamanini.
ilk defa balikesirde oldurdum solucan.
ayakkabicilar cikmazina girmeden annemden gizlice aldigimiz cilekli sekerleri gostermiyor ama googlemaps
manifaturacilarda hala arsinla olculup satilan gul desenli nevresimleri resmetmiyor hicbir hafiza.

kurtulusta gecirdigim hicbir gecenin tanigi olmamis google maps. 
seyran dolmusunda yakalayamamis beni. 
beytepe servisi beklerken elimi tutamamis
bir poset dolusu kiraz getirmemis bahcesindeki agactan
beni sevmemis.

hep tek basima cikmisim arjantin yokusunu
sezgin caddesi yokusunu

hep tek basima gecmisim kucuk dostun onunden.
sanki 26nci sokakta evim yandigimda yalinayak ve tek basimaymisim.

yivli minarenin arkasindaki caybahcesinde aksamustu birami tek basima icmisim sanki

sabahin 3unde yildizlari daha iyi gorebilyim diye denize sanki tek ben dustum.
sanki tek ben sabahladim gullukte, cihangirde, dikmende ya da hulya sokakta.

kimse gormedi mi?
kimse orda degil miydi?

kac gecmisim oldu benim.
hangisine sormaliyim hesap?
hangisi benim gecmisim.

hanisi gecmis?

hangisi kalacak?

Thursday, April 19

en zoru baharlar

simdi erguvanlar acmistir bogazda,
pencereni acsan nemi sarar
istanbul oyle ozlenir
icini yakar
burnunda tuter

ankara leylak kokar,
igdelere az biraz daha var
mutevazi ve sakin sokaklari
her anima tanik parklari
bir baharini daha kacirdigim baba ocagi

belki bir gun buralari da hasretle anacagim
kim bilir

Tuesday, April 10

neyim ne değilim

Benim evim çok temiz.
herkesinkinden daha temiz.
temizlik akıyor her yerimden.
ama tabii ki bi temizlikçi parçası değilim.

benim aklım akıl,
çok akıllıyım ben.
heryerlerim diploma benim.
ama yanlış anlama kendini ancak kağıt üzerinde var edebilen bir ukala değilim.

benim ülkem çok ülke,
sağım solum heryerim türk
tükürsem türk.
ama yanlış anlama köpekler gibi uğulayan bir milliyetçi hiç değilim.

edebim herkesten daha edep.
kan kussam kızılcık şerbeti derim,
laf ettirmem namusuma,
namus benim kaba etim.
ama yanlış anlama töreyi banal bulurum

benim dinim çok din,
çok dinim ben.
allahın huyuna gitmeyi en iyi ben bilirim.
kendimi öbür dünyaya pazarlarım
bu dünyada prim yaparım.
ama yanlış anlama orospu değilim.

ben güzelim hem de çok güzel,
akıl alır endamım
ben hiç umursamam ya...
yine de cok güzelim. doğal güzelim
ama yanlış anlama kozmetik ve estetik kölesi hiç olmadım

benim değerim çok değerli
ohooo... en değerlisi benim değerlerim
gerisi eziklerin
ama yanlış anlama mahalle baskısını iyi bilirim

ben sosyalim
çok çok sosyalim ben.
arkadaşlarımı saysam aklın uçar
gırtlağıma kadar arkadaş
ama yanlış anlama yüzeysel hiç değilim.

benim ilişkim çok makul,
en adam gibi ilişki benimki.
uygunluk akıyor benim ilişkimden.
yakında evlenirim bile ben
ama yanlışlık olmasın bence toplum dayatmaları zavallılara göre tabii ki

ben çok politiğim
en politik benim,
öylel ki elimde kumanda
estiririm valla televizyona.
hatta yetmez, facebookta video paylaşırım.
o da yetmez gece uykum kaçar.
ama yanlış anlama ben kaçmam.

Yani anlayacağın,
benim şeklim şekil,
ama haysiyetim haysiyet değil.

ya senin?


Tuesday, March 6

merhaba

hatırladın mı?

ben senin geçmişinim.

ve hatta kendimin bile.

ama güzel

o terli, yapış yapış, senin en sevmediğin asvalt sıcağında,
ben istanbul arabasında,

sen arkadaşlarınla peronda laflarken.
sen bana bakmazken
beni kaybetmeye uğraşırken

ben,
ben seni gördüm.
ben sana döndüm
ve yıllar sonra beni unutabildiğini gördüm

ben asvaltta
ben 
eridim
sıcakta.

bilirsin
ankara
sıcağında

bir filmin sonu gibi
herkes kendi yurduna

ben 
otogarda
istanbul arabasında
ben camdan sana bakarken
ve sen bana bakmazken
eridim ben sıcakta

bir filmin sonu gibi
boşa döndüm
bobinin ucunda.

merhaba,
ben geçmişim.

ama güzel

ben sana bakmazken
bana baktığını hayal etmek
hala güzel.

Tuesday, February 28

bu sefer.

Bir hafta boyu gecelerce gunlerce agladim. 
yemek pisirirken, gece suya kalkinca, 
iste tuvalete gidince, bisiklete binerken, 
yerken, yururken, uyurken, gulerken, susarken. 
katiksiz, agladim. 
bahanem yoktu bu sefer. 
ne acilarim taze, 
ne de anilarim.

ne sen, ne sen, 
ne de sen vardin.

hicbiriniz 
yoktunuz.

hic

bir

seyim 

yoktu.

bahanem yoktu bu sefer.


Sunday, January 29

kasımikibindokuz

bugün 
gözlerine baktım sen başka yerlere bakarken
en sevdiğim yerdeydim, senin yanında
bugün 
yaza inat uzayan, 
kışa inat ısınan bir mevsimdeydim. 
eski okulumun önünde ve ölümcül bir virüsten bi aksırık ötedeydim. özlediğim ve bile bile yolumu düşürmediğim sokakları gezdim. üç gündür yememiş gibi üç simit yemdim ve belki bir iki laf. ama dert değil


bugün elindeydim
kendimin ucunda 
ve 
senin dibinde 
bugün sana baktım, 
bir aksırık öteden 
gözlerine baktım, 
gözlerinin baktığı yere baktım, 
onlar başkasına bakarken
bugün en sevdiğim yerdeyim, 
iki şehrin arasında






bugün 


ince 


giyinmiş 


bir 


kışım.


ısınmak 


için 


sonunun 


gelmesini 


bekleyen.

Tuesday, January 24

genişten aldığımız zamanlar bizi tanımlar





karanlık artık hurda bir eşyadır ve en güzel yerinde durur evin



*Elck'ime teşekkürler

Saturday, January 21

büyü

tetiğe dokunmadan hayatımı terörize eden tüm erkeklerime sesleniyorum

üç şişe ev yapımı likörüm, üç şişe eski şarabım ve hala dökülecek kanım

ama bu sefer sizinle değil savaşım






 nasıl kendinle ilgili 
bu kadar açık yazabiliyorsun
içini nasıl
böyle açık edebilliyorsun 
diye sormuştu
:şimdi cevaplıyorum 

ne değişiyor ki