Saturday, November 14

eve dönüş



geçen gün otobüste yine bi yabancı gibi insanları inceledim, gözlerinin içine baka baka. onların hikayelerini dinlemeye çalıştım. evlerini hayal ettim, çorapları delik mi diye merak ettim, hayallerini hayal ettim, sonra bazılarını sevdim, bazılarına uyuz oldum, kazağının kolu sökük, saçları boyalı, kambur bi teyzeye yer verdim, ama fönlü olan manikürlü hanıma vermedim. yani kendimce adalet dağıttım:)
sonra üzüldüm, kadınları düşündüm, yaşlılarını, yaşadıklarını, insanlara yaşattıklarını, onları nelerin yaşlandırdığını, nelere göğüs gerdiklerini, neleri sineye çektiklerini.. ne sonuca vardıklarını, yada varıp varmadıklarını.. hiç sıkılmıyorum böyle zamanlarda. insanların mahremlerine dokunuyorum sanki. herkesin birbirine yabancı olduğu, tek başına olduğu hatta kalabalığı görmezden gelip cama daldığı bi yerde, aslında ne kadar da kolay olduğunu düşündüm yanımdakinin omuzuna kafamı koymanın, acaba o teyze de benimle aynı fikri paylaşır mı? camdaki yansımadan izlediğinde kalabalığı, su kabarcıklarının arasından seçebildiğin gözlere dikince gözlerini insanlar bi irkiliyo. tedirgin oluyolar. sanki akşam evde ışık yanarken kalın perdeyi kapatmamışlar gibi bi hazır duruşa geçiyolar, başka yöne bakıyolar, akıllarındaki konuyu değiştiriyolar. sonra çaktırmadan ama tam da odaklanmadan bi göz kaçırıyolar benim olduğum yöne, eğer hala bakıyosam bu sefer kafalarını çeviriyolar suç üstü yakalanmış bi çocuk gibi. ama ne gerek var, sende ordasın ben de ve biz o evrende içinde can besleyen sayılı varlıktan biriyiz, neden gözmezden gelelim birbirimizi. o kadar mı sıkıcı insan olmak. o kadar mı ürküyoruz türümüzden, mucizevi halimizden.



ama gözetleme işi hep var içimde. bana bakmayanlara bakma, baktığımı bilmedikleri zaman doya doya bakma. o yüzden bahçeli evlerini severim. orda insanlar genelde perde kapamaz akşamları. sokaklardan geçerken içeri bakarım o pencerelerden, neler yapıyolar, duvarları ne renk.. ne kadar çok ev görürsem o kadar mutlu olurum.
istanbulun da sokağa sarkan hayatlarını seviyorum bu yüzden. kenar mahallelerde pencereden sarkan çocuklar, teyzeler, karşı binaya uzanan ipe takılmış paçalı donlar, taklit kotlar, kapı önü tavla çeviren işsiz güçsüz tipler, ya da tarihi bi sebile bağlanmış keçi (kiminse…). ahırlı, bahçeli, tarlalı evlerindeki yaşamlarını bi göz odaya sığdırmaya çalışan kırsal insanlar,
ve kent denen içli köfte tezgahı…

3 comments:

UykusuZ said...

mutlu oluyorum böyle, çok nadir de olsa hemcinslerimden birini görünce.

otto said...

bu sefer yanıldın DecisionS:)
facebook neden bu kadar popüler oldu düşünsene. herkesin tatil fotolarına kadar tüm detaylarıyla gözetleyebiliyorsun hayatlarını.
demek istediğin gözetleme merakı ise, o his bence bi çoğumuzda var. o kadar da yalnız değiliz ,)

UykusuZ said...

gözetlemek ayrı şey izlemek ayrı şey Otto, yanılmadım, facebookun popularitesi gözetlemekten diil kültürsüz bir toplumdan kaynaklanmaktadır, yonja yı hatırlayalım , öyle mi başlamıştı?
neyini izleyebilirsinki? yüzlerini inceleyebilirmisin? burunlarını karıştırırken görebilirmisin, tedirginliklerini , mutluluklarını inceleyebilirmisin? gerçek yaşamı izlemekten bahsediyorum