Saturday, January 30

gözlerimin doluluk oranı

sarhoş bir ağız
ne anlatır insana
hangi kelimeler dolanır diline
hangileri kalır ucunda
gerek yoktu der söylenmeye


dürüst bi ses
neler bırakır akılda
şimdiki zamanları yuvarladıkça
her kelimenin sonunda
kör kütük koksa da
duyulanlar unutulmaz
duyan tutunabilsin diye gerçeğe


suskun bi yüz
ne bırakır geride
sabaha saklananlar
hiç çarpmaz mı gözüne
bakışlar ertelendikçe
kim kalır yanında
kavramak için avuçlarının arasında

yorgun bi göz
kime bakar, nelere dalar
kendi tuzlu suyundan başka

Thursday, January 28

bu gece uyu, artık herşey beyaz olacak

böyle beyaz bi sabahta ne yapılabilir ki?

en sıcak kazaklardan birini giy, iki kat çorap.
atkı ve eldiven, tırbişon ve herşey tamam.
şarabı yoldan alırsın.

seğmenlere yürüyüş ve işte koca koca binaların yolların arasında sessizce uzanan vadinin heybeti, yeşil beyaz çamlar, çatılar...

-- neyse ben bugünlük pencereden seyredeyim

Monday, January 25

petek



Fonda ıslıkla bir şarkı, kafamda sarı hasır şapka siyah anlımda boncuk boncuk terler. Bez mendilimle sildim alnımdaki karayı. Teri emdi mendil ama karası gitmedi. Şaşırmadım zenciyim çünkü. Yolun sağına mı sapsam soluna mı diye düşünürken bu sahnenin filmin son sahnesi olduğunu hatırladım. Set görevlileri de sıkılmıştır uzatmamak lazım. Ama bu baskı altında düşünemiyorum ki. Aklım çok dağınık, dile dökersem daha netleşir diye düşündüm. Çatalın başında, alnımda sıcak, denedim; dökülen iki kelimeydi; “ve fakat”. Çok imreniyorum bu iki kelimeyi yan yana kullanabilenlere. Sanırım sağımda uzanan ufuk “ve”, solumun sonu ise “fakat”. Ağzımın kenarını da aynı mendille sildim, kırıntılar gitti ama kelimeler kaldı. Şaşırmadım kadınım çünkü. Bu sahneyi iyi biliyorum montajda iç sesi konuşturacak yönetmen, oscar wilde’ı duyacak omuzumun üstünden yola bakan seyirci. “bir insan kendi kimliğiyle konuşurken pek az kendisi gibidir. Ona bir maske verilirse gerçeği anlatır.” Benim içimden geçen bu değil ama. Bir yolun ayrılabilmesi benim düşündüğüm. 1=2
Cümleleri de böyle yarıyoruz ikiye, kuruyan dudaklarım gibi.

Saturday, January 16

aylak adam



İki saat sonra kalabalığın içinde, sinemadan bir dar sokağa çıkan sanki başka birisiydi. Düşünüyordu: “Çağımızda geçmiş yüzyılların bilmediği, kısa ömürlü bir yaratık yaşıyor. Sinemadan çıkmış insan. Gördüğü film ona bir şeyler yapmış. Salt çıkarını düşünen kişi değil. İnsanlarla barışık. Onun büyük işler yapacağı umuluyor. Ama beş-on dakikada ölüyor. Sokak sinemadan çıkmayanlarla dolu; asık yüzleri, kayıtsızlıkları, sinsi yürüyüşleriyle onu aralarına alıyorlar, eritiyorlar. Saatine baktı: Dört buçuğa beş vardı. “Eve gidip okusam.” Durağa yürüdü. “Bunları kurtarmanın yolunu biliyorum. Kocaman sinemalar yapmalı. Bir gün dünyada yaşayanların tümünü sokmalı bunlara. İyi bir film görsünler. Sokağa hep birden çıksınlar…”

yusuf atılgan

Friday, January 15

with every mistake
we must surely be learning
still my guitar gently weeps

out of the blue









bu güne de böyle başla.
out of the blue bi yüz ifadesi,
sokak mı ev mi ikilemi
bi fincan çay
hala şaşkınsın bu haline,
neden bugün?
bunca karanlık gecelerden ve sabahlardan sonra neden bu sabah seçti yüzün bu ifadeyi?
ve bir şarkı: out of blue

:)

Wednesday, January 13

her brown eyes blew goodbyes

çimlere uzandık. başının altında kolu, uzun dalgalı saçları ve kırmızı montu, sordu; herşeye rağmen mi?
evet dedim, ne olursa olsun.
nasıl anlaşılır peki dedi.
"hala" ile dedim.
? anlamadı sanırım ama hala gözümün içindeydi kahverengi bakışları.
hala ile başlayabiliyorsa cümleleriniz, yıllar sonra, sözler sonra, tüm olanlardan sonra halalı cümleler kurulabiliyorsa, anlarsın dedim.

hala çimlere uzanmış gözünün içine bakabiliyorsam ve hala kaçmıyorsa baktığım gözler o zaman anlar mıyım yani?

evet. o zaman emin ol ki siz kaybolmadınız birbirinize.

önemli olan da bu di mi?

evet bu. demek ki arkadaşsınız siz birbirinize.

dostluk böyle bilinir di mi.

böyle bilinir. hala testiyle.
hala sözler değil,
ama gözümü dolduran gözlerse hatırladığım bu konuşmadan,
hala çimenlerin yeşili
ve esen rüzgarsa aklımdaki
ve güvense bana karşımdakinin sıfatı...
o zaman bilirim sen;
beni lanetleyen
ve bir rüyada bozan bu laneti.

teşekkürler

yüzünden başlasam gitmeye uzaklara


Tuesday, January 5

aslında

değişen pek bir şey yok. belki sadece ben biraz daha iyi niyetliyim o kadar...

bir çift gardenya...