Wednesday, December 30

itiraf

utanıyorum.
dahil olduğum kalabalıklardan, adımın geçtiği anılardan.
olacaklardan değil belki ama olanlardan, bana olanlardan.

seviyorum her ne kadar fiilen geçse de
zamanı.
ve zamanla geçenleri.
sarhoşluğu-- ve doldurduğu boşluğu.

seviyorum, umudun içine kıvrılmış suskun halimi.

ve kızıyorum...  ulaşmanın bir fiil olmasına.
ulaşmak aslında mitolojik bir eylem olmalıydı. gerçek dünyada yeri yok bu kurgunun.

gecikiyorum... sevilmeye...
gecikiyorum... gözlerimi kapayıp olmaya...
kadınlığa...

Tuesday, December 29

mis



herşey bir yana
nergis mevsimindeyiz

Monday, December 28

laf kalabalığı



tatile çıktı,

pılını pırtısını aldı ve gitti...

akşamüzeriydi, tül perdede sarı güneş, benim sırtım sana dönük, gittim bavulumu doldurup.sen gelmedin. sen gelemedikçe ben gittim,

omuzlarım düşük, seni de yanımda götürdüm.

bavuldakiler laf kalabalığıydı. içinde sadece sen vardın bir de yarımadaya vuracak sarı güneş.

ben gittikçe sen geldin. ama bana değil(miş).

tüm bu gellerde ve gitlerde aslında sen yoktun, güneş çoktan batmış.

ay vardı o günlerimde.

gerçek bir ses biletime bir iki cümle yazdı gitmeden. anlayamadım yazanı. O da anlatmadı. ölüm haberiydi, sonrası sırtımı denize döndüm. yüzüm dağlarda, aklım sende, biletteki yazı karşımdaydı. ölüm haberiydi, geldi ve gitti, deniz sırtımda, yazı alnımda, sense aslında hiçbiryerde.




dönerken otobüs mola verdi. sana dönerken bir mola verdim. telefonumu açtım, bir mesaj sesi.

ben o yazbaşı kapıyı çekerken, sarı tülün ardında biri daha varmış sırtım yüzüne dönük.

ben gidemedikçe o gelmiş. sen olmasan da o olmuş. sen orda  öyle omuzların düşmüş, ardında güneş , bana değil ama bana doğru bakarken, o senin omzundan beni görmüş. benim başım yerde, elimde laf kalabalığı bir de ardımda sen.




ses sordu neden geceleri olduğunu.  neden hep gece vurduğunu ay ışığının yüzüme.




sustum. cama baktım

ay yok.

ben varım.

bir otobüs dolusu geri dönüş haraket etti.





geri geldi.

aslında hiç gitmemişti di mi. o ayakta, sen karşısında, ikiniz de sokakta. iğde kendi halinde bakıyo ikinize. sen şaşkın, geri gelmenin mahiyetini anlıyorsun. sen ayakta ama yıkılıyorsun aslında. onun yüzü yok, ışık arkadan vurmuş, seçilemiyo. o kızgınmış gibi yapıyo, o ana öylesi yakışır çünkü. sen gelmişsin, ve çoktan geçmişsin artık olması gerekenlerden. iğde esiyo rüzgarla, senin gözün iğde dalında. bir mucize diyosun, bir ışık bu girdiğim tünelde. iğde daha bi hızla esiyo, yapraklar aralanmış ışık yok.

yaprakların arasında

onun arkasında,

yukarıda,

zifiri lacivertte,

o gece,

o sokakta,

tüm bu gidememelerin

ve gelişlerin ardından

hayallerin kayıyo onun buz rengi, süslü sesinde. o gece, iğdenin altında senin gözünde hafif tuzlu bi bulanıklık, yaprakların arasında gözün, yutkunuyosun yediğin yumrukları. orada yıkılırken sen, o iyice bulanık, arkadan bi ışık vuruyo geceye.

sen orda

o yok.

ışık belirdiği gibi kayboluyor. sen memnun ve kanaatkar, köşeyi dönüyosun cebindeki elinde anahtar sesi. yanakların ıslak, omzun düşmüş, elin cebinde kendine sarılmış, yalnız çıkıyorsun yokuşu, senelerdir olduğu gibi.




arkanda sessiz sözler,

milyonlarca gitmeler, 
lacivert bir karanlık...

aklında ışık...

Monday, December 21

aklından geçeni biliyorum ve sana göz kırpıyorum





...neyse ki cepten yemeye başladın.

"gece" 

"ece" 

 ce! 

... günaydın  :)

Sunday, December 20

Wednesday, December 9

umut

bazen geç gelen bir kargo paketinden çıkar,
bazen akan suda köpük köpük ovarak.
bi gün birileri dört kolluda taşırken geçer yanından,
ya da tatil dönüşü pervazdaki saksıda kurumuş sana bakar.
her nasılsa hep vardır, her nasıl olursa olsun hep olur.
bi ara aklına takılan bir sözdür, beklenmedik bir yerde karşına çıkar. önünden geçerken giriverdiğin filmde ilk replik oluverir...
bazen geçmişten bi şimşek gibi çakar, geleceklere yol açar,
bazen takılır kalırsın, ilk kardır o. hazırlıksız yakalar, tıkar yolları, yine de bilirsin
tıkanan yolların bir bildiği var.
niyet eden de odur, vakitsiz bozan da.
şehirde bir gün fazla kalmışsan, onun yüzündendir.
yağmurla hatırlarsan o şehri, onun sayesindedir.
hangi yıldızdır desen kutup yıldızı demem, güneş hiç değil. olsa olsa kayan bir yıldız olur, bir belirir bir yok olur.
aslında yıldız değildir ya, dileklere vesile zaar.
bana kalsa kötülüklerin en iyisi derdim, ya da iyiliklerin en kötüsü.


her nasılsa hep vardır, gelişigüzel kalır aklında işte, şaşırtır her sefer,
ama zaten gelişinin güzelliğidir, teybin tuşuna basıp
akılları baştan alan...

aslında ne o pakettedir, ne de suyla akar.
dünyayı seyreder kutunun dibinden,
sen onu nerelerde ararken...

Monday, December 7

burukali

kendinden bile vazgeçtiysen eğer, herşey vazgeçilebilirdir.

su döngüsü



bu gereklilikten yazılmış bir yazıdır. gereklilikten yaşanmış yılların bir sonucudur ve sonuncusudur. bir ant ya da anıt mahiyeti yoktur fakat.

ne dilime dolayacak kadar cesaretimi toplayabilirim ne de övecek kadar sahip çıkabilirim içime. dalgaları aşmak iyi kurgulandığında soğuğu bile unutturabilirmiş ama matemim aşamadığım dalgalara değildir. bu yas her dalgada su yutsa da ilerlediği sevinciyle debelenenin suyun sadece yükselip alçaldığını aslında ilerlemediğini anlamasındandır. matem yüzüme vurulan dalgadır.

bu yazı bir nefestir. bir daha alınamamasından korkulan ve vermeye gönlü olmayanın ciğerine değmiş bir soluk. bu nefes herşeye rağmen yaşamanın ve ölmenin ritmidir.

açsaydım çıkacak şeyler kıskançlık olmazdı. açsaydım sadece rengi belirsiz flu bir duman çıkardı sanırım. bir kadının kendi oynayıp kendi izlediği bir sokakta lamba ışığında beliren toz zerrecikleridir olsa olsa. o toz ciğerine değer soluğuyla kadının. kadın öksürür. çıkan benim gücüme gidişimdir. başka gören oldu mu diye bir umut etrafıma bakarım ama biletler günler öncesinden atılmıştır. körebenin etrafta bulacağı kimsesi yoktur ama kuralı bozmaz, yine de arar. bu pasaklı bir oyundur.

bu yazı harflerin küçüğünü seslerin ünlüsünü seçer. sakince ve sessizce ne dile ne dişe değmeden söze erer sesler. harflerin küçülmesiyse benim suçum değildir. suç acıya kesilen faturadır ve söz peşinatıdır. bu yazı ise vadesi geçmiş bir senedin faizidir.

rüyada görülen sarılar masalar eski dostlar neye dalalet acaba. eskiyen kaygılara, yokuş yukarı itilen bavullara ve anahtarı boşa dönen kilitlere sanırım. eğer elimdeki anahtarsa hangisini açacak acaba? kapıyı mı yoksa bavulu mu? kapıyı açarsa kalırım, bavulu açarsa küçük düşerim. içinde tüm hayatım var, içinde benim içim. benim küçülmem kimsenin suçu değildir. rüya bunu istemiştir ve ben uçurumdan küçülerek düşmüşümdür. uyanmak bir şişe suyu içebilmek için nefessiz kalmayı göze almaktır. rüya herşey kötüye gitse de rüya olduğunu bilme hissidir. gerçek ise susamak. gerçek rüyadan kalmanın artık güne başlıyor olmasıdır.

bu bir yazı değildir, bir yanılsamadır. yıllar içinde farklı gözlerle okunacağının, yıllarca yanılınacağının göstergesidir. bu yanılsama şeklini alamadığım yüz ifadeleridir. kendimi anlatamadığımı sanmam ve yüzüm yerine kelimelere sarılmamdır. bu yazı her ifade gibidir.

o bakışları unutma sakın. çünkü tek nüshası sende...
okumayı beklediğim kitaplar var ve okunmayı bekleyen. mesela biri gecenin sonuna yolculuk. en çok başlığını merak ediyorum. bu başlık nasıl tamamlıyor acaba kitabı. en çok kendimi merak ediyorum. okurken, sonrasında neler olacağım, neye döneceğim, nerede olacağım. en çok kendimi merak ediyorum, her son sayfayı çevirişimde şimdiki gibi soğukkanlı olabilecek miyim diye. her nüsha tektir, çünkü her okuyan başka anlar. başka kitaplar okur. o yüzden o bakışları unut, nasıl olsa atarsın sonunda... başkalarına da atılır öyle bakışlar.

bu yazı alın yazısı. neye baksam, neyi okusam, kimin rüyasına girsem de değişmeyecek olandır. zaman içinde buruşup dalgalanacak alnıma vurandır, kıvrımlarına biriken ifadelerdir. her yaşanacak yılın hep yaşanacağına ve yaşanmışların ciğerlerime kadar işleyeceğine dair imzalanmış boş bir sayfadır. her yazı kitabın son sayfasıdır, her başlangıçta silinen ve yeniden okunan. ben şimdi çok okunaklı sayılmam. biraz silik çıktım son baskıdan. yenisinde altını çizerek ama içimden okuyacağım tüm sözlerimi.

bu cümle bu yazının sonudur. bu cümle ise sonrası gelmeyecek cümle...

Saturday, December 5

Thursday, December 3

sırım


peki sustum. boynundaki benler zaten anlatmış değişmeyeni.
artık onaylanmak ya da hemfikir olmak için dolanmaya gerek yok yan anlamlarda.
açık ve net:

ben buyum!

ve hep boynundayım...

evet öyle:)

Tuesday, December 1

d o l u n a y



üç kelimelik bir gece.
incir çekirdeği dol'usu dertlerim. atmosfer basıncıyla un ufak olmuş heveslerim. bi de yüzümden yansıyan ay'na.
üç heceli bir gece. bir haftanın yedi harfi varsa hepsi bu gecede.
sonbaharı kışa bağlayan ay'dınlıkta yürünecek ne kadar yol varsa bu gecede. bir tek eksik kışlık uykular. yaşanacak tüm s'onlar aynı ayın altında.

beni yarına bağlayan hece bu gece.
bugüne anlamını veren kelime yarın.

aysa istifini bozmadan duruyor öyle gökte.