Monday, August 30

the mark on the wall

cümlelerin önce vurulup sonra nasıl yorulduğunu anlatan bi makale yazmam gerekirken ben dalmışım duvara woolf gibi.

körebe

bir seferinde tüm fotoğraflarımı yığdım önüne.
beni gör diye.

Friday, August 27

izotermal

demiştim ya bazı anıların rengi olur.
bu saatlerde yüzün mavi olur ama sen bilmezsin.
bu saatler ankara soğuk olur, fırının önünde servis beklerken bile.
bu soğukta hava mavi olur ve ekmek kokar.
bir de tıka basa servsi beklemek var. bu saatte burnum üşürdü sokakta ve sesinin buharı mavi olur uykuluyken.
hatırladın mı beyaz dolucalı bir gecenin sabahı fırının önünden binmemiştim servise. edebiyatın önünde çay ve bir iki kitapla ayılmıştık.
çay bitince köpük bardağı kemirirdim. bunu bilirsin ama.
nedense o sabah sarı kalmış aklımda.
nedense o sabah kalmış aklımda.

Wednesday, August 25

zemherir


is all that we see or seem 
but a dream within a dream?
şiir: e.a. poe
desen: o.b.
foto: otto

Tuesday, August 24

öyle işte


kelime kelime kelime kelime...
gerek yok o kadar yoğurmaya. aldığı kadar un, aldığı kadar su.

aldığı kadar söz, aldığı kadar son

ama çok konuştunuz hepiniz.
şimdi herkes kendine bir son bulsun.

bir ağıt

bir söz
uyandım.
terliydim, susamışım,
boynuma pamuk ipliği sarılı.
ve bir tabure ayağımın altında.
geriye baktığımda hep aklım kalıyor,
başucumdaysa kitabım.
başı sonundan belli.



bir soru
bizi zamana ve mekana bağlayan bunca şey mi kaybolmuşluk duygumuzun kaynağı?
bunlar olmasa aşar mıydık tüm bu kaygıları?
bunlar olmasa kızar mıydık bizi bekletenlere,
zamanına ve yerine uymadılar diye?


bir dilek
artık lafı sana dolandırmasam da
doğrudan bir başlık atsam içinde adın olan
ya da artık boşlukları doldurma derdinde olmasam,
ya da sen o boşluklar olmasan
ve gelen geçse

falan filan
amaan!

*"kaigomai kaigomai" bir ağıttır
kimi yakar; kimi dinledikçe yanar.

Monday, August 16

explanation of a misunderstanding

şimdi ben anlamıyorum,
birçoklarının geçmişle alıp veremediği ne.
gelecek heyecan verici, merak uyandırıcı, yepyeni ufuklar, bilinmeyen, falan filan, klişe neyim, bla bla bla...
gelecek savaşçılarına sorarım;
her başımıza gelen yeniden şekillendirmiyor mu geçmişimizi?
mesela ben geçmişime karşı dayanılmaz bir heyecan içindeyim şimdi.
acaba iki yıl sonra dünki kaygılarıma ne gözle bakarım?
ya da bu* şarkı nasıl gelir kulağıma 4 ay sonra?
gelecek ölü. hareketsiz, bilinmeyen bir karanlık. ama geçmiş öyle mi? her anının bir rengi yok mu?
geçmiş oynak, hem nazlı hem aşifte. geçmiş bizim köy.

evet böyle.
hayır ben tarihten anlamam.

*bu şarkı başlıktaki şarkı, söyleyeni de lull.

Sunday, August 15

-

"...ama ben hiç
bir erkeğe
kaldırabileceğinin daha fazlasını
kaldırıp atmadım..."

lale müldür

Tuesday, August 10

ben nasıl pagan oldum:



bu gece yıldızlar düşecek gökyüzünden.
kimbilir benden başka kimlerin umutlarıyla birlikte
bilinçardı ettiğim tüm anlar gözümün önünden kayacak bir bir
ve ben kabullenmek için mistik anlamlar yükleyeceğim her birine

gökdenizyerbulut

"...
gelecek bir şey yok artık.
bir daha ilkbahar olmayacak.
herkese kehanetidir bin yıllık takvimlerin.

ama yaz ve hani derler ya,
"yazdan kalma" diye, onlar da olmayacak
artık hiçbir şey gelmeyecek.

asla ağlamamalısın, der bir şarkı.
onun dışında
bir şey
diyen
kimse yok.
..."*
                   ingeborg bachman

Monday, August 9

WC


wedding ceremony

Sunday, August 8

9

yılın en sevdiğim günleri
nedense her günü ayrı bi anlamlıdır her sene
yıl boyu yaşadıklarıma anlam verdiğim dönemdir
kendime kalıp kararlar verdiğim günlerim hep bu ayın günleridir
bence benim yılbaşım eylül
sabırsızlıkla bekliyorum
şimdi cash'den "hurt" dinliyorum.

*fotoyu çeken ben değilim bir başkası

Wednesday, August 4

atasözü (şeref sözüdür)

terleyen adam işemez.

Monday, August 2

pencere güzeli (ya da "kaçıncı tekil?")

sesim hiç çıkmaz sanmış.
ama işte susamıyor insan bazen.
aklındaki konuyu değiştirmek için her an yeni bir taktik bulması lazım.
olmuyor yoksa.

teselliler rahatlatır mı sahi?
bir iz bıraktığını bilmek iyi gelirdi belki,
çok değil adımın yarısı kadar.

ama o da yetmez di mi?
tek heceyle kim kurtulmuş.
belki şanslı bir kaç emir eri,
duydukları ölüm emri;
öl!

hayır hayır bu da değiştirmez hiçbişeyi,
en iyisi konuyu değiştirmeli.
devamlı çevirimci kalanlar mesela,
hepsi zamane pencere güzeli.

aklımdaki konular gibi,
bekleşiyorlar pervazda dirsekleri.
biri geçer laflarız,
konu değişir belki.

kendime not

bazı alışkanlıklarımdan vazgeçmem gerekiyor.
eskiden kalmalar ve yeni gelenler.
mesela düz cümlelerle bi ömür geçmez.
aklım bu kadar karışıkken
bir de artık bu notları kendime tutmalıyım.
kimse okumuyor zaten.
ama nasıl?